''Dünya Çölleşme ile Mücadele Günü'' 18 Haziran 2012 Pazartesi günü düzenlenen etkinliklerle Ankara’da kutlandı.
**
**
Ulu Önder Atatürk ve şehitlerimiz anısına saygı duruşunun ardından okunan İstiklal Marşı ile başlayan etkinlikte ilk olarak Çölleşme ve Erozyonla Mücadele Genel Müdürlüğü’nü tanıtan sinevizyon gösterisi yer aldı.
**
Sinevizyon gösterisi için tıklayınız...
**
Sinevizyonun ardından açılış konuşmasını yapmak üzere kürsüye gelen ÇEM Genel Müdürü Hanifi Avcı; Birleşmiş Milletler Çölleşme ile Mücadele Sekretaryasının hazırlamış olduğu “Birleşmiş Milletler Çölleşme ile Mücadele Sözleşmesi”nin kabul edildiği gün olan 17 Haziran 1994 tarihinin “Dünya Çölleşme ile Mücadele Günü” günü olarak ilan edildiğini aktararak başladığı konuşmasına şöyle devam etti; “Bu çerçevede Türkiye bu sözleşmeye 1998 yılında dahil oldu ve hemen akabinde çok yoğun çalışmalar içerisine girdi. 2005 yılında Ulusal Eylem Planını hazırlayan ülkemiz bu programa göre 63 eylem planı ile Türkiye’deki kurum ve kuruluşların yapacakları çalışmalar belirlendi. Bugün baktığımız zaman hazırlanmış olan bu eylem planının ülkemizde %80’ inin gerçekleştiğini görüyoruz. Biz bu yıl eylem programını tekrar yenileyeceğiz. Çölleşme ile mücadele kapsamında erozyonla mücadele eylem planını hazırlıyoruz. Yürüttüğümüz 5 yıllık ağaçlandırma seferberliği planından sonra erozyona dikkatleri çekmek için 5 yıllık bir erozyon kontrolü planı hazırlıyoruz.”
**
Rio sözleşmeleri dediğimiz biyoçeşitlikik sözleşmesi, iklim değişikliği sözleşmesi ve çölleşme ile mücadele sözleşmesi aslında birbirini tamamlayan birbirinin devamı olan ve iç içe geçmiş sözleşmelerdir diyen Genel Müdür Avcı “bizde RİO-20 sonuçlarına göre eylem programımızı ve stratejimizi tekrar belirleyeceğiz ve bunun neticesinde çölleşme ile mücadele kriterlerimizi ve politikamızı yeniden oluşturacağız” dedi.
**
Genel Müdür Hanifi Avcı sözlerine şöyle devam etti: “Çölleşme deyince aklımıza hep kum tepeleri gelir. Aslında çölleşme arazi bozulumu toprak bozulumu demektir. Toprağın verimliliğini kaybetmesi demektir. Çölleşmenin başlamasında iki faktör görüyoruz. Birincisi iklim değişikliği diğeri ise insan faaliyetleri. Çölleşmeye sebep olan şeylere baktığımızda ormanların yok olması başta geliyor. Her yıl on milyonlarca orman yok oluyor. Bunun yanında meralarında tahrip edilmesi, tarım alanlarının düzensiz ve plansız kullanılması, suyun plansız kullanımı ve buna bağlı olarakta hepinizin bildiği gibi verim düşüyor ve insan sağlığıda bundan olumsuz yönde etkileniyor.
Çölleşmeye artık küresel politika olarak bakılması gerekiyor. Sadece bu ülkede yapılan faaliyet yeterli olmuyor. Türkiye üzerine düşeni elinden geldiğince, imkanları ölçüsünde hatta imkanlarının üzerinde bir gayretle çalıştığını bütün dünyaya gösterdi. Türkiye şu anda dünyada orman alanını arttıran nadir ülkelerden birisi ve hala arttırmaya devam ediyor. Türkiye artık dış dünyayla birlikte çalışıyor. Özelikle Afrika’ da biz bakanlık olarak üzerimize düşeni yapıyoruz.
Şuanda UNCCD sekretaryası ile dünyada en yakın işbirliği içerisinde bulunan örgütlerden bakanlıklardan birisiyiz. Önümüzdeki yıllarda COP toplantılarının ülkemizde yapılması konusunda da görüşmelerimiz devam ediyor. Çölleşme ile mücadele konusunda TİKA ile birlikte 4 yıldan bu yana bir proje yürütüyoruz. Proje şu; dünyada ki özellikle Afrika, Akdeniz Ülkeleri, Balkanlar, Kafkaslar ve Orta Asya ülkelerine yönelik olarak çölleşme ile ilgili olarak bir eğitim programımız var. Devam eden programımızın konusu Çölleşme ile Mücadelede STK’ ların rolü konusuydu. Bu çalışma sonucunda STK’ arın deneyimlerini birbirleri ile paylaşmaları ve bundan sonra nasıl bir yol izlenmesi konusunda STK’ ların sesi olarak duyurulmak üzere hazırlandı. Biraz sonra hazırlanan bu bildiri sizlere sunulacak. Ben buraya gelerek bu çalışmalara ortak olduğunuz için sizlere teşekkür ediyorum.”
**
Dünya Çölleşme ile Mücadele Etkinlikleri kapsamında söz alan ikinci konuşmacı Orman Genel Müdürü Mustafa Kurtulmuşlu; Dünya Çölleşme ile Mücadele Günü’nde sizlerle birlikte olmaktan mutluluk duyuyorum diyerek başladığı konuşmasında şunlara değindi; “Türkiye gerçekten çölleşme ile mücadelede örnek ülkelerden biri olmuştur. Bakanlığımız 2011 yılı seçimlerinden sonra yeni bir yapılanma içine girmiştir ve bu yapılanma bence doğru bir yapılanma oldu. Çölleşme Türkiye’ nin tarım alanlarında, meralarında hatta kentlerin içinde aynı anda aynı zamanda olan bir olgu. Sadece ormanlarda yaptığınız çalışma ile çölleşme ile mücadele yapmış olmazsınız.
Çölleşmenin ilk nedenlerinde birisi ormanların tahrip edilmesi ve ormanların yok olmasıdır. Son 20-30 yılda ülkemiz ormanların korunması konusunda örnek olacak bir ülke konumuna gelmiştir.
Ormanlarda çıkan yangınların %90’ ı insanlar tarafından çıkıyor. Bu kadar anlatılmasına rağmen bu kadar ifade edilmesine rağmen Türkiye ve dünyada çıkan yangın sayısı azalmıyor. Türkiye dünyada orman yangınlarını önlemede gerçekten çok başarılı bir durumdadır.
Çölleşmenin müspet manada ifadesi ağaçlandırmaktır. Son 4 yılda 1,9 milyonun hektarın üzerinde bir saha ağaçlandırılmıştır ve rehabilite edilmiştir. Toprak üretmek ağaçlandırmaktan çölleşme ile mücadeleden geçiyor. Türkiye’ de bunu iyi yaptığımızı yapmakta olduğumuzu ifade ediyorum. Türkiye’ de ve dünyada nüfus artmaktadır. Artan nüfusa kentleşme ve yerleşme imkanlarının bulunması gerekiyor. Tarım ve Köy İşleri bakanlığı ile birlikte bi protokol yaptık. Türkiye’ nin üçte biri orman, üçte biri mera, üçte biride orman olmalı. % 10 oranında da yerleşme olursa ideal bir toprak kullanımı yapmış oluruz.
Meralarımız orman alanlarından daha çok baskı altında ve Türkiye’ de dört dörtlük bir mera bulmak kolay değil. Birçok yerde meralar tarım alanlarına konu edilmek suretiyle azaltılıyor. çok bozuk mera sahaları var hayvanın hiçbir şekilde otlamayacağı alanlar bunlar. Biz diyoruz ki bu alanları bize verin. Biz buraları erozyon faaliyetleri ile yeşillendirelim buraları toprağı tutar hale getirelim ve buralar tekrar hayvan otlatılacak hale gelirse sizlere geri iade edelim. Zaten orman kanunda yaptığımız bir değişiklik ile hayvancılığa büyük bir destek verdik. Ormanlarda hayvan otlatılmasının yasak olması yerine bir cümle ile izin verilir dedik. Biz bir kısım alanlarında hayvan otlatılmasının serbest olmasını sağladık ve bu konuda özelikle STK’ ların görüş ve önerilerini bekliyoruz. Birde orman zararlılarıyla mücadelede kimyasal mücadele yerine biyolojik mücadeleyi tercih ettik. Yeşil ekonomide çok önemlidir. Yeşil ekonomin önemini hepimiz tartışmalıyız. Biz bu sene 700 milyon fidan üretmeye gidiyoruz. Fidan üretme kapasitemizi 700 milyona çıkarttık. Türkiye’ de arazi kullanmasını iyi planlamak lazım. Biz en iyi yerleri yerleşim ve sanayi ile değerlendiriyoruz. Verimli orman alanları ile ormanlık alanlar takas edilebilir diyoruz.”
**
Birleşmiş Milletler Çölleşme ile Mücadele Sözleşmesi Sekreteryası Sivil Toplum Örgütleri Bölüm Başkanı Marcos Montoiro, UNCCD Genel Serkreteri Luc Gnacadja adına yapmış olduğu konuşmasına; “ Sağlıklı Toprak Hayatı Devam Ettirir: Haydi arazi bozulumunu sıfırlayalım” diyerek başladı.
Montoiro sözlerine şöyle devam etti; “Amerikalı doğacı Charles Kellogg 1938 yılında şu sözü yazdı.” Aslında tüm hayat toprağa bağlıdır. Topraksız hayat ve hayat olmadan da toprak olmaz, ikisi birbirlerini geliştirirler.” Verimli toprak dünyadaki en önemli yenilenmeyen ve sınırlı kaynaktır. Hayatın sürmesini sağlayan ve bizlere su, gıda, yem ve yakacak sağlayan en önemli elementtir.
Fakat dünya nüfusu arttıkça, bu sınırlı kaynak üzerindeki rekabetçi istekler artmaktadır. Verimli alanlar tarım ve pastoral kullanımın aynı zamanda alt yapının büyümesi, şehirleşme ve madenlerden kaynaklanan baskı altındadır.
2030 yılı itibariyle, gıda talebinin % 50 oranında, enerji ve su için ise %45 ila 30 oranında artması beklenmektedir. Sadece Gıda için ilave 120 milyon hektarlık verimli arazi ihtiyacı ortaya çıkacaktır ki bu alan Güney Afrika’nın büyüklüğüne eşittir. Bozulmuş araziler ıslah edilmediği takdirde, ormanlar ve diğer alanlar gıda üretimi için kullanılmak zorunda kalacaklardır.
Her yıl 12 milyon hektarlık bir alan, İngiltere’nin yüzölçümünün yarısına denk gelen bir alan yok olmaktadır. Bu alan 20 milyon tonluk tahılın yetiştirilebileceği bir alandır.2 milyar hektardan daha fazla bir alan agro ormancılık ve peyzaj restorasyonuyla ıslah edilmek için uygundur Sürdürülebilir arazi ve su yönetimi tekniklerini, agro ormancılık, yeniden yeşillendirme girişimlerini teşvik etmeli ve yeni iş modelleriyle politik düzeyde desteklemeliyiz. Sadece bu şekilde sıfır arazi bozulumuna sahip bir toplum haline gelebiliriz.
Bunu yapabilmek için desteğinize ihtiyacımız var. Devletler politikalarında sürdürülebilir arazi yönetimine yer vermeli, öncelikli hale getirmeli ve arazi bozulumunu yok etmek için ulusal hedefler koymalılar. İş adamları uygulamada arazi kullanımının verimliliğini arttıran yatırımlar yapmalı. Bilim adamları, medya ve sivil toplum bu amacı tüm dünyaya yaymada bize yarım etmemeliler.
Hepinize unutulmaz bir Çölleşmeyle Mücadele Günü kutlaması diliyorum. Bu gün bazı ilerlemelere rağmen, bizim için arazi bozulumunun, çölleşmenin ve kuraklığın bizim gerçeğimiz olduğunu hatırlatan önemli bir gündür. Topraklarımızın kurumasına istediğimiz geleceğin mevcudiyeti için izin vermeyelim. Bu yüzden, arazi bozulumunu sıfırlayalım.”
**
Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’ndan Dr.Katalin Zaim BM Genel Sekreteri Ban Ki-moon adına yapmış olduğu konuşmasına “Sağlıklı toprak yaşamınızı sürdürülebilir kılar, Gelin toprak bozulmasını durduralım.” sözleri ile başladı.
Dr.Katalin Zaim sözlerine şöyle devam etti; “Toprakların sürdürülebilir şekilde kullanılması, milyarlarca insanın yoksulluktan kurtarılmasının, gıda ve besin güvenliğinin sağlanmasının ve su kaynaklarının korunmasının önkoşulunu oluşturuyor ve sürdürülebilir kalkınmanın temelinde yer alıyor.
Dünya yüzölçümünün %40’ ından fazlasını kapsayan kıraç alanlarda yaşayan insanlar, dünyanın en yoksul ve açlığa karşı en savunmasız kesimini oluşturuyor. Söz konusu kesimin geçimini sağladığı toprakları koruyamadığımız taktirde 2015 yılına kadar Binyıl Kalkınma hedeflerine ulaşamayız.
Ayrıca hali hazırda %70’i tarım için kullanılan tatlı su kaynaklarımızın da güvende olmasını sağlayamayız. 2030 yılına kadar suya olan talebin %35 artacağı tahmin ediliyor. Toprakları kullanma yöntemlerimizi değiştirmediğimiz taktirde su kaynaklarının yok olması ve ihtiyacı karşılamayacak seviyeye inmesi ve daha sık ve daha ciddi kuraklık yaşama ihtimalleri ile karşı karşıya kalabileceğiz.
Dahası 2050 yılında tahminen 9 milyar insanı, hem de bugüne göre kişi başına çok daha fazla gıda tüketen bir nüfusu beslemeye yetecek yeterli oranda verimli toprağa ihtiyaç duyacağız. Günümüzde yaşanan toprak kaybı yılda 75 milyar tona ulaşmaktadır. Eğer bu aynı hızda devam ederse ihtiyacımızı karşılamamız mümkün olmayacaktır. Toprak kullanımı konusunda önemli kararlar alınmasının yanı sıra küçüjk çiftçilere çeşitli hizmetlerin götürülmesinden çevresel olarak sürdürülebilir kütlesel gıda üretimini destekleyecek son teknolojilere kadar birçok kritik alana yatırım yapılması da gerekiyor.
Rio 20 akıllı ve verimli toprak yönetimi sistemleri ve tercihlerini ya da üzerinde çalışanları ortaya koymak için bize bir fırsat veriyor. 20 yıl önce kabul edilen Birleşmiş Milletler Çölleşme ile Mücadele Sözleşmesi çerçevesinde gelin sürdürülebilir toprak yönetimi ile ilgili hususların Rio sonuç belgesinde ve Rio’nun bırakacağı mirasın bir parçası olacak daha geniş kapsamlı sürdürülebilirlik seferberliğinde bariz bir şekilde yer almasını sağlayalım. Toprağın sağlıksız olduğu bir dünyada yaşamda sürdürülemez bir hal alır.”
**
Başbakanlık Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanı Dr. Serdar Çam, Dünya Çölleşme ile Mücadele gününde yapmış olduğu konuşmasında şunları söyledi ; “Buraya gelip Türkiye’ deki çalışma fırsatlarını görme fırsatı elde ettim. Orman ve Su İşleri Bakanlığı Türkiye’ nin pek çok başarısına başarı katan bir bakanlık olarak görüyorum. En az ekonomik başarılarımız kadar başarı elde etmiş durumda. TİKA olarak biz pek çok alanda bu bakanlıkla yakinen çalışıyoruz. Erozyonla, ormanla su konularıyla ilgili çok yakın çalışmalar içindeyiz. Onların vesilesiyle pek çok mutluluğa ortak oluyoruz. En son Somali’ de açılan 12 kuyuyla pek çocuk mutlu olmasına sebep olan bir bakanlık. Bundan sonraki çalışmalarda buradaki kapasiteyi etkin bir şekilde kullanmamız önemli.
Filistin’ de zeytin ağaçları kaldırılarak yerleşim yerleri açılıyor. Türkiye ormanlarına sahip çıkmaya başladı. Oluşturduğu kadrolarla bilgi birikimini dünyaya aktarıyor. TİKA’ nında yapmak istediği aslında bu. Ben başta ÇEM olmak üzere, OGM ve bakanlığın diğer birimleriyle çalışma isteğimiz artmakta.
Bakan yardımcımız 100 civarında bal ormanının kurulduğunu söyledi. Bu gerçekten çok güzel. Bizde bal üretimi için dış ülkede bal kovanı dağıtıyoruz. Eskiden keçinin ormana zararı konusunda konuşulurdu şimdi hayvancılık için genel müdürümüzün izin verildiğini teşvik edildiğini söyledi. Tabi bizim bunları iyi anlayıp diğer ülkelere transferi konusunda projeler oluşturmamız lazım.
Ormancılık konusunda daha kat edilmesi gereken yol var. Şurayı yakıp yıkayım ev yapayım düşüncesinde olan insanlar var. Bunun engellenmesi için nasılki tarım bakanlığı ile bir takım protokoller yapılmış, milli eğitim bakanlığı ile şehircilik bakanlığı ile ekonomi bakanlığı ile yapmak lazım.
Kalkınma arttıkça ormanlar azalır düşüncesini kırmak lazım. Türkiye’ de bunu aşmış bulunmaktayız.
TİKA olarak sağlık, eğitim, kalkınma ile ilgili birçok proje geliştirmekteyiz. Bakanlığınız ile ilgilide farklı çalışma içine girmeliyiz. Afrika, Balkanlar, Orta Asya’ da yapmış olduğumuz çalışmalar haricinde Arap Baharı yaşanan yerlerde de erozyon konusunda katma değer üretmemiz gerekir.
Özellikle Orman ve Su İşlerinde ki mühendislerinden çok keyif aldığımı söylemek istiyorum. Sahada çok farklı bir tecrübeleri var. Saha insanı masa insanından farklı oluyor. Bu bakanlığın saha insanı sayısının arttırarak diğer bakanlıklara transfer yapmasını istiyorum.
Ülkemiz adına çok iyi bir çalışma yapıldığına inanıyorum. Diğer STK’ lara çok teşekkür ediyorum.”
**
Orman ve Su İşleri Bakan Yardımcısı Dr. Nurettin Akman, etkinlikte yaptığı konuşmada, ''17 Haziran Dünya Çölleşme ile Mücadele Günü''nün bu yılki temasının, “Toprağın Hayatımızdaki Önemi” olarak belirlendiğini hatırlatarak, toprak olmadan tarım yapılamayacağını, bitkinin olmayacağını, canlıların hayatlarını sürdüremeyeceğini; toprağın tabii çevre olarak bir hayat alanı ve gen kaynağı olduğunu dile getirdi.
Toprağın yeniden üretilemeyecek ve satın alınamayacak bir varlık olduğunu belirten Akman, sürdürülebilir tarım için toprağı korumak, korunan toprağı da ıslah edip geliştirmek gerektiğini kaydetti.
Çölleşmenin, kuraklık, açlık ve susuzluk anlamına geldiğini ifade eden Akman, yanlış arazi ve tarım uygulamaları, aşırı otlatma, ormanların tahrip edilmesi ve yanlış sulama yöntemlerinin çölleşmeye sebep olduğunu anlattı.
**
Dünyada 4 milyar hektardan fazla alan ve 110 ülkede yaşayan 1,2 milyar nüfusun hayatını doğrudan tehdit eden çölleşme ve kuraklıkla mücadelenin bütün ülkelerin ortak sorumluluğu olduğunu kaydeden Akman, bugün dünyanın çözmesi gereken en önemli problemin, insanların temel ihtiyaçlarını karşılayan, sürdürülebilir tabii kaynak yönetimi sağlayacak bir sistemin kurulması olduğuna dikkati çekti.
Türkiye'nin, küresel çapta çölleşmeyle mücadelenin bilincinde olduğunu, ulusal ve uluslararası alanda çölleşme ve bunun yol açtığı olumsuzluklarla mücadelede etkin bir rol üstlendiğini aktaran Akman, halkın ve sivil toplum kuruluşlarının da yapılan çalışmalara katılımının sağlanmasının da önemli olduğunu ifade etti.
Çölleşmenin sadece çevresel bir mesele değil, aynı zamanda ekonomik, toplumsal ve kültürel az gelişmişlik göstergesi olduğuna dikkati çeken Orman ve Su İşleri Bakan Yardımcısı Akman, bu sebeple çölleşme ile mücadelenin topyekun bir şuurlaşmayı da gerektirdiğini vurguladı.
**
Açılış konuşmalarının ardından “Çölleşme ile Mücadelede Sivil Toplum Örgütlerinin Rolü” konulu deklerasyonun okunmasına geçildi Kamerun’dan gelen Rose Ateng Mbah ile Türkiye’den Prof.Dr. Ayten Namlı Karaca birlikte deklerasyonu okudular.
DEKLERASYON(ING) için tıklayınız..
DEKLERASYON(TR) için tıklayınız...
**
Konuşmaların ardından Sivil Toplum Kuruluşlarının Çölleşmeyle Mücadele Bildirisi okunurken, daha sonra ''Çölleşme İle Mücadelede Sivil Toplum Kuruluşlarının Rolü'' konulu uluslararası eğitim programına katılan çeşitli ülkelerden temsilcilere sertifikaları verildi.