EROZYON KONTROLÜ DAİRE BAŞKANLIĞI FAALİYETLERİ
Türkiye coğrafi konumu, iklimi, topografyası ve toprak şartları nedeniyle çölleşme/arazi tahribatına, erozyona ve kuraklığa karşı son derece hassastır. Bunun yanı sıra, iklim değişikliği ve insan etkinlikleri ile birlikte çölleşme/arazi tahribatı, erozyon ve kuraklığın etkileri giderek artmaktadır.
Yanlış arazi kullanımları sonucu tarım, orman ve mera alanlarındaki erozyon; tarım, mera arazilerindeki tahribat, verimlilik azalması veya kaybı; orman, sulak alan, bozkır gibi doğal ekosistemlerin tahribatı ve biyolojik çeşitlilik kaybı; verimli tarım ve mera alanlarının amaç dışı kullanımı ve usulsüz faydalanmalar, hızlı nüfus artışı ve kentleşmenin getirdiği olumsuz etkiler gerçekleşen temel olgulardır.
Arazi tahribatı sonucunda, sadece tarım arazileri ve meralar gibi üretim alanlarında değil aynı zamanda orman, sulak alan, bozkır ve maki/fundalık gibi doğal alanlarda da biyolojik/ekolojik ve ekonomik olarak verimlilik azalması veya kaybı görülmektedir.
Bu durum, özellikle çölleşme/arazi tahribatından etkilenen alanlarda doğal kaynaklara bağımlı olarak yaşayan nüfusun kadınlar ve gençler başta olmak üzere yaşam koşulları ve geçim kaynakları üzerinde olumsuz etkilere neden olmaktadır.
Toprak oluşumunun bu kadar uzun yıllar almasına karşın, dünya çapında her yıl ortalama 75 milyar ton toprak su ve rüzgâr erozyonu ile taşınmaktadır.
Sürülen tarım arazilerinde veya aşırı otlatmanın yapıldığı sahalarda toprak erozyonunun doğal erozyondan 100 ila 1000 kat daha fazla olduğu bilinmektedir .
Dünya çapında tarım alanlarında her yıl 6 milyon ha toprak erozyona uğramaktadır. Dünya üzerinde 1,2 milyar ha arazi olduğu göz önünde bulundurulursa, hiç de azımsanmayacak derecede toprak erozyonu söz konusudur.
Türkiye’de toplam arazi varlığının G,98’inde eğim dikliği ’den daha fazla ve b,15’inde eğim ’den fazladır. %2-20 eğime sahip arazilerin miktarı ise ancak 29,7 milyon ha’dır. Bununla birlikte, toprak kaynaklarının sadece ’ünde organik madde kapsamı %2’den fazladır; buna karşılık d’lük bir kısmında bu düzey %1’den daha azdır. Etkili toprak derinliklerine bakıldığında ise arazilerin 7,2’sinin işlemeli tarıma uygun olmayan 0-20 cm derinlikte olduğu belirlenmiştir.
Yer kabuğu yüzeyinde milyonlarca yılda oluşan üst toprağın 1 cm’sinin birçok faktöre bağlı olarak 100 ile 400 yıl arasında oluştuğu/geliştiği ifade edilirken. Bu durumda toprak kaynağının, insanlık yaşamı boyunca özünde yenilenemez bir kaynak olduğu söylenebilir.
Türkiye, 1946 yılından bu yana süregelen, çölleşme/arazi tahribatıyla mücadele konusunda ağaçlandırma, erozyon kontrolü, ozuk orman alanlarının rehabilitasyonu ve mera ıslahı çalışmaları başta olmak üzere önemli bir başarı ve deneyim elde etmiştir. Bu kapsamda, 2020 yıl sonu itibari ile yaklaşık 9 milyon hektar alanda ağaçlandırma, erozyon kontrolü, bozuk orman alanlarının rehabilitasyonu ve mera ıslahı çalışmaları yapılmıştır.
Erozyon kontrolü çalışmaları, su toplama havzalarında, erozyona maruz kalan bozuk orman alanlarında, bitki örtüsü tahrip olmuş yamaç arazilerde gerçekleştirilen orman kurma, bozuk orman alanlarını verimli orman alanlarına dönüştürme veya bitki örtüsünü ıslah etme, yukarı dere mecralarında doğal dengenin yeniden sağlanmasına yönelik su akışını düzenleyici tesis yapma gibi faaliyetleri içermektedir. Öte yandan toprak muhafaza önlem faaliyetleri kapsamında su ve rüzgâr erozyonu ile mücadele, kumul tespit çalışmaları, sel, heyelan ve çığ kontrolü gibi çalışmalar gerçekleştirilmektedir.
Söz konusu erozyon kontrolü çalışmaları, çölleşme/arazi tahribatıyla mücadele kapsamında büyük önem arz etmekte ve önemli bir yer tutmaktadır.
Dünya Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) verileri incelendiğinde, 1990 yılında 4,1 milyar hektar olan dünya ormanları, 2015 yılında 129 milyon hektar kadar daralarak yaklaşık 4 milyar hektara inmiş ve başta kara alanlarının 1,8’ini kaplayan ormanların oranı 0,8’e gerilediği görülmüştür (FAO, 2016).
Türkiye’de ise dünya genelindeki durumun tersi söz konusudur; 1972 yılında 20,2 milyon hektar orman alanı varken, bu miktar 2020 yılında 22,9 milyon hektara çıkmıştır (OGM, 2021).
Türkiye erozyonla mücadelede dünya liderleri arasında yer alan, orman alanını artıran ender ülkelerden biridir.Ülkemiz dünyada en fazla ağaçlandırma yapan ilk üç ülke arasında yer almıştır. Tüm bu faaliyetlerimize bağlı olarak 1970’li yıllarda erozyonla taşınan toprak miktarı 500 Milyon ton yıl-1 iken, yapılan ağaçlandırma, erozyon kontrolü, bozuk orman alanlarının rehabilitasyonu, mera ıslahı, aşırı otlatmanın önüne geçilmesi, zirai alanlarda gelişmiş sulama teknolojilerinin uygulanması vb. iyileştirme çalışmaları sonucunda 2020 yılı itibariyle erozyonla taşınan toprak miktarı 140 milyon ton yıl-1’a düşmüştür.
2023 yılı hedefi olarak bu miktarın; tarım, orman ve mera alanlarında alınacak ilave tedbirler ile birlikte Çölleşme ve Erozyonla Mücadele Genel Müdürlüğü tarafından geliştirilen erozyon tahmin modeli ve izleme sistemi sonuçlarına bağlı olarak 130 milyon ton yıl-1 indirilmesi hedeflenmektedir.
Ülkemizde meydana gelen erozyonun dinamik olarak izlenmesi ve buna bağlı olarak gerekli önlemlerin alınmasına yönelik politikaların belirlenebilmesi için Genel Müdürlüğümüz tarafından Dinamik Erozyon Modeli ve İzleme Sistemi (DEMİS) yazılımı geliştirilmiştir. Böylece Türkiye su havzalarında ‘potansiyel’, ‘gerçek’ ve ‘akarsulara ulaşan’ yıllık ortalama toprak kayıplarının belirlenmesi ve haritalandırılması mümkün hale gelmiştir.
Erozyon sonucu meydana gelen toprak kayıplarının tahmin edilmesi, havza temelli yönetim planlarının belli başlı girdilerinden bir tanesidir. Bu çalışma ülkemizde yapılacak olan doğal kaynak planlamalarına ve erozyon kontrol çalışmalarına hizmet etmesi noktasında önemli bir kaynak veri niteliği taşımaktadır.
2020/7 nolu Cumhurbaşkanlığı Genelgesi ile kamu kaynaklarının etkin kullanımı, israfın engellenmesi ve mükerrer veri üretilmesi sonucu oluşacak bilgi karmaşasının önüne geçilmesi amacıyla kamu kurum ve kuruluşları ile gerçek ve tüzel kişiler tarafından yapılacak olan doğrudan doğal kaynak yönetimine dair çalışmalarda, ÇEMGM tarafından üretilen Türkiye Su Erozyonu Haritasının kullanılması istenmiştir.
Genel Müdürlüğümüz tarafından Dinamik Erozyon Modeli ve İzleme Sistemi (DEMİS) yazılımı sonucu Ülkemiz su erozyonun ülke yüzölçümünün `,28’sinde çok hafif, ,13’ünde hafif, % 7,93’ünde orta, % 5,97’sinde şiddetli ve % 6,7’sinde çok şiddetli olduğu belirlenmiştir .
Eşitlik parametrelerinin her birinin toplam toprak kayıplarına bağımsız etkisi incelendiğinde ise, oransal değerler G,55 topografya (LS), 4,82 bitki örtüsü (C), ,26 yağış enerjisi (R) ve % 3,36 toprak (K) şeklinde sıralanmaktadır.
Arazi kullanımı açısından değerlendirildiğinde ise yer değiştiren toprağın S,66’sı mera, 8,71’i tarım alanlarında ve % 4,17’si orman alanlarında meydana gelmektedir.
Ulusal Dinamik Rüzgâr Erozyonu Modeli ve İzleme Sistemi (UDREMİS)
Küresel Isınma ve beraberinde gelen iklim değişimine dair beklentilerin gerçekleşmesi durumunda ise, Türkiye’de rüzgâr erozyonunun şiddetini ve etkilediği alan miktarını arttırması muhtemeldir. Şu ana kadar ülkemizde rüzgâr erozyona ait değerler ortalama erozyon miktarı olarak verilmekte ve herhangi bir hesaplama yöntemine dayalı olarak konumsal dağılımı bilinmemektedir. Buna bağlı olarak, potansiyel rüzgâr erozyonu tehlikesi gösteren alanlar da tam olarak tespit edilememektedir.
Bu nedenlerden dolayı, erozyon kontrol çalışmalarını planlamak, korumalı doğal kaynak kullanımını sağlamak, mühendislik çalışmalarında kullanılmak üzere bilimsel ve model tabanlı çalışmaların yapılması zorunluluk haline gelmiştir.
Ülkemizde rüzgâr erozyonundan etkilenen alanların miktarı ve etkilenme düzeyleri konusunda şimdiye kadar sadece doğrudan ölçüm teknikleri kullanılarak parsel ölçeğinde hesaplama çalışmaları yapılmış olup ülkesel ölçekte etkilenen alanların miktarı ve etki düzeyleri gerçeğe yakın bir şekilde ortaya konulamamıştır.
Bu maksatla gelişmiş ülkelerce de kabul görmüş olan model yaklaşımıyla ÇEMGM bünyesinde su erozyonu izleme sistemi kurulmasının yanında ülkesel ölçekte ve gerektiğinde farklı havza boyutlarında rüzgâr erozyonu durumunun da ortaya konulabilmesi gayesiyle rüzgâr erozyonu izleme sistemi olan Ulusal Dinamik Rüzgâr Erozyonu Modeli İzleme Sistemi (UDREMİS) kurulmuştur.