Çölleşme ve Erozyonla Mücadele Genel Müdürlüğü
Çölleşme ve Erozyonla Mücadele
Genel Müdürlüğü

Ulusal Heyelan Sempozyumu Başladı

27 Nisan 2016

Orman ve Su İşleri Bakanlığı Çölleşme ve Erozyonla Mücadele Genel Müdürlüğü’nce düzenlenen "Ulusal Heyelan Sempozyumu", 27 Nisan 2016 tarihinde ATO Congresium Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı'nda başladı.

 

 

Afetler ile etkin mücadelede kurum ve kuruluşlarımızın heyelan, sel ve taşkın afetlerine yönelik yapmış olduğu ve bundan sonra yapılması gereken çalışmaları ortaya koymak için düzenlenen sempozyuma ilgili kamu kuruluşları, özel sektör temsilcileri ile üniversitelerden yoğun katılım sağlandı.

 

 

Çölleşme ve Erozyonla Mücadele Genel Müdürü Hanifi AVCI yapmış olduğu açılış konuşmasında;    heyelan, sel ve taşkınların özellikle Karadeniz Bölgesi’nin ayrılmaz  bir parçası olduğunu, selin yıkıcı  etkisine rağmen geçmişte heyelenların sel ve taşkınların gölgesinde kaldığını ve  yeterince üzerinde durulmamış olduğunu ifade etti.  Genel Müdürü Hanifi AVCI, Orman ve Su İşleri Bakanı Prof.Dr. Veysel EROĞLU’nun talimatları ile heyelanlarla daha etkin ve koordineli mücadele edilebilmesi, yapılması gerekenlerin ortaya konulması ve bu konuda mesul kurum ve kuruluşların temsilcileri ile  akademisyenlerin bir araya gelmesi gayesiyle Ankara’ da bir sempozyum tertip edilmesine karar verildiğini ifade ettiği konuşmasını şöyle sürdürdü; “ Bu sempozyumda kurumlarımızın bu konuda yaptıkları çalışmalar ortaya konulacak, alınacak tedbirler, ihtiyaçlar, teknik gelişmeler, uygulamadaki aksaklıklar, idari ve teknik hususlar, mevzuatta yapılması gereken konular tartışılacaktır. Burada ortaya çıkan sonuçlar doğrultusunda yapılacak bir çalıştay ile daha etkin bir mücadele yapılması gerekenler ve yol haritası ortaya konulmaktadır. "

 

 

Ormancılıkta heyelan konusu, ormanların ve toprağın korunmasının asli unsuru olarak ele alınmış  ve erozyon kontrol faaliyetleri içerisinde değerlendirilmiştir diyen Genel Müdür AVCI sözlerine şöyle devam etti "Erozyon toprağın üst kısmının aşınarak taşınması iken heyelan toprağın üst ve alt katmanları ile taşınmasını ifade etmektedir. Nitekim, 1937 tarihli 3116 sayılı orman kanunu ve 1956 yılında çıkan 6831 sayılı Orman Kanununda orman teşkilatına, orman alanları içerisindeki heyelanların kontrol edilmesi görevi verilmiştir.2011 tarihinde 645 sayılı Orman Ve Su İşleri Bakanlığı Kuruluş Kanununda, toprağın korunması ve tabii kaynakların geliştirilmesi amacıyla havza bütünlüğü esas alınarak çölleşme ve erozyonla mücadele, çığ, heyelan ve sel kontrolü ile entegre havza ıslahı plan ve projelerini yapmak ve yaptırmak , uygulamasını izlemek, bu faaliyetlere proje bazında destek sağlamak, bu iş ve işlemlerle ilgili politika ve stratejiler belirlemek, ilgili kurum ve kuruluşlar arasında işbirliği ve koordinasyon sağlamak görevi ÇEM Genel Müdürlüğüne verilmiştir. Bakanlığımız erozyon , heyelan ,çığ ve taşkın olayına havza bazlı entegre bir şeklide ele almış olup bu konuda ihtisas grupları oluşturulmuş ve birbirini destekleyen eylem planları hazırlanmıştır. Genel Müdürlük olarak Üniversite hocaları ile birlikte gerek AFAD birimleri gerekse MTA ile koordineli bir şekilde çalışarak Model Rehabilitasyon Projeleri ve Heyelan Tehlike Haritaları geliştiriyoruz. Bu çalışmalarda MTA tarafından 2007 yılında tamamlanan Ulusal Heyelan Envanter haritaları ile AFAT’ın  elinde bulunan Heyelan Envanteri bilgilerini kullanıyoruz. 2016 yılında Rize Güneysu ve Giresun Bulancak’ ta heyelan tehlike haritaları ile 3 adet de Heyelan Kontrol Projesi hazırlanmasını planlanmış bulunmaktayız. Bu sempozyumun hazırlanmasında kurumlarımızın göstermiş olduğu yakın ilgi ve işbirliğinden dolayı teşekkür ederim."

 

 

 

Açılışta ikinci olarak söz alan AFAD Başkanı Dr.Fuat OKTAY, böylesine önemli bir konuda sempozyumun hazırlanmasında, emeği geçen herkese teşekkür ederek başladığı konuşmasında şunları söyledi; "bizim AFAD olarak misyonumuz afetlere dirençli toplum oluşturmaktır. Bunu yaparken sistem kurmayı, sistemli hareket etmeyi ilke edindik. 2015 yılında gerçekleştirilen Afet ve Acil Durum Yüksek Kurulu’nda alınan karar ile afet öncesi risk azaltma çalışmalarına ağırlık verdik. Bu amaçla “Türkiye Afet Risk Azaltma Planı”nı (TARAP) hazırladık. Plan ile tüm Bakanlıklar, kurum-kuruluşlar ve sivil toplum kuruluşları ile daha iyi bir işbirliği içerisinde olacağız."

AFAD olarak afetlere hazırlık konusunda; afet öncesi, sırası ve sonrası; kimin, neyi, ne zaman ve nasıl yapacağını belirleyen Türkiye Afet Müdahale Planı’nı (TAMP) hazırladıklarını ifade eden OKTAY; “TAMP’la Türkiye afetlere hazırlık konusunda dünyanın en ileri ülkelerinden biri haline geldi. Bunu ben söylemiyorum; AB, BM, ve afetler konusunda en önemli paydaşlarımızdan biri olan Japonya’dan üst düzey yetkililerin ifadesi bu.” dedi.

 

 

Çevre ve Şehircilik Bakanı Fatma Güldemet SARI, Ulusal Heyelan Sempozyumu’nun, Afetlere Hazır Türkiye’ye katkı sağlamasını temenni ederek başladığı açılış konuşmasında, bu konuda insanımızın güvenli bir şekilde yaşamasını sağlamak ve heyelanla ilgili bilincimizi artırmak adına gerçekleştirilen bu birlikteliği sağlayan Orman ve Su İşleri Bakanı Prof.Dr. Veysel Eroğlu’na şükranlarını sunduğunu ifade etti.
Çevre ve Şehircilik Bakanı Fatma Güldemet SARI sözlerine şöyle devam etti; “Türkiye, jeo-politik ve jeo-stratejik konumu itibariyle, bir merkez ülkedir.  Üç kıtayı birbirine bağlayan Türkiye; aynı anda bir Avrupa, Asya, Balkan, Kafkas, Ortadoğu, Akdeniz ve Karadeniz ülkesidir. Türkiye’nin bütün dünyayı imrendiren jeopolitik önemi bu şekilde iken, jeolojik olarak; doğal afetlere karşı çok hassas bir konuma sahiptir. Elbette; jeolojik nedenlerle ortaya çıkan doğal olaylar kaçınılmazdır. Ve elbette; bir doğal olay can ve mal kaybına sebep oluyorsa o, afettir. Birçok afetin başlıca sorumlusu ise bizler, yani insandır. İnsanoğlunun sorumlu olduğu doğal problemlerin toplamı; küresel ısınmadır, iklim değişikliğidir. Her türlü tabii afette; direkt veya dolaylı payı olan İklim Değişikliği, hayatımızı derinden etkiliyor. Tüm kurumlarımızla omuz omuza yürüttüğümüz iklim değişikliğiyle mücadele çalışmaları, titizlikle sürdürülmektedir. Ülke olarak enerjiden şehirciliğe, ormanlarımızdan su ve toprağa kadar yaptığımız tüm çalışmaları, çevresel ve mekânsal içeriği ön plana alan bir anlayışla gerçekleştirmemiz gerekiyor. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı olarak, başta depremler ve heyelan gibi afetlere karşı pozisyon almak ve insanımızın daha konforlu ve güvenli yapılarda yaşamasını sağlamak için, canla başla çalışıyoruz.”

 

 

Ulusal Heyelan Sempozyumunun açılışında konuşan Orman ve Su İşleri Bakanı Prof. Dr. Veysel EROĞLU, heyelan ve depremlerin en büyük zararı çürük zeminde ve sağlam olmayan binalara verdiğini söyleyerek “Deprem ve heyelanın önlenmesi için sağlam zeminde, sağlam binaların kurulması gerekiyor. Bunun için de çok iyi bir planlamanın olması gerekli, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı bu konuya çok önem veriyor” dedi.

Heyelanın depremden sonra Türkiye'de en önemli afetlerden biri olduğunu söyleyen Prof. Dr. Veysel EROĞLU “Heyelanlar yüzde 36 ile depremden sonra 2'nci sırada yer almaktadır. Depremde çok iyi noktaya geldik. Heyelanın da ele alınması gerekiyordu ve bu sempozyum ile hayırlı neticeler çıkacağına da eminim. Ben eskiden depremlere müdahalenin ne kadar geç olduğunu bilirim. 1999 depremini bizzat yaşadım. O günden bu güne nasıl geldik. Van depremi olduğu zaman bütün hükümetimiz Van'daydı. 18 ay içinde Van ayağa kalktı. Bunlar, Türkiye'nin nereden nereye geldiğini gösteren önemli hususlardır. Hasta olmadan önce hasta olmayı engelleyecek bir takım tedbirleri almak önemliyken, burada da bizim önleyici tedbirleri almamız gerekir. Heyelanların, depremlerin en büyük sebebi uygun olmayan yerde, çürük zeminde, çürük binalar kurmak. Bizim, uygun yerde, uygun zeminde, sağlam binaları kurmak temel vazifemiz olmalı. Bunun için de çok iyi bir planlama gerekiyor. Artık çarpık şehirleşme anlayışını tamamen tarihe gömmemiz lazım” dedi.

 

 

Heyelanın, aşırı yağışlar sonrası meydana geldiği için taşkınlarla karıştırıldığını belirten Prof. Dr. Veysel EROĞLU “ İhtisaslaşmaya önem veriyoruz ve Bakanlıkta ihtisas alanlarına göre çalışmalar yapıyoruz. Herkesin her şeyi bildiği dönem kapandı. Her kurum yapacaklarıyla ilgili eylem planı hazırlıyor. Bunları 3 ayda, 6 ayda ve yılsonunda takip ediyoruz, kimin ne zaman, neyi yapacağı, nerede yapacağı belli, dolayısıyla bunları kontrol ediyoruz. Barajların havzalarının etrafında yeşil kuşak ağaçlandırmaları yapıyoruz. Yukarı havzada sel kontrolleri planları yapıyoruz, çünkü seller ve heyelanların sebebi yukarı havza. Üst havzalarda gerekli tedbiri alırsak, alt havzalardaki yerleşim alanlarını çok daha kolaylıkla koruyabiliriz. Önce en riskli yerler neresiyse oradan başlıyoruz" değerlendirmesinde bulundu.

 

 

2005 yılında Karadeniz bölgesinde meydana gelen bir heyelan felaketinin yaşandığı sırada orada olduğunu vurgulayan Prof. Dr. EROĞLU “1-2 dakika önce orada olsam belki biz de o toprak yığınının altında kalacaktık. Sel baskını için oraya gidiyordum ve 10 dakika sonra bu felaket yaşandı. Bütün araçlar toprağın altında kaldı. Bizzat ben bunu yaşayan birisi olarak söylüyorum ki, heyelanların zararları çok fazla. Yapacağımız şeyi ise çok iyi tespit etmemiz gerekiyor. Bu konuda kurumların da yapacakları var. Heyelan genellikle taşkınlarla karıştırılıyor. Özellikle iklim değişikliği sebebiyle anlık yağışlar meydana geliyor. Meteoroloji Genel Müdürlüğümüz, şuan da 1.237 adet otomatik meteoroloji ölçüm istasyonu ve 18 tane meteoroloji radarı kurmak suretiyle bunları önceden ikaz ediyor. Geçmişe göre çok daha fazla sel baskını, heyelan olurken ölüm sayısı ona göre azaldı. Bunda, erken uyarı sistemlerinin çok büyük rolü var” açıklamasını yaptı.

 Akademisyenlerle iş birliği yapmaya hazır olduklarını vurgulayan Prof. Dr. EROĞLU "Türkiye'de çok büyük bir bilgi birikimi var, bunları değerlendireceğiz ve başta depremler olmak üzere heyelanları önlemek için çalışmalar yapacağız." ifadesini kullandı.

 

 

 

 

 

 

 

 

Ulusal Heyelan Sempozyumu açılış töreninden sonra Çağrılı Tebliğ sunumları ile devam etti.  

 

 

Türkiye'nin mevcut durum ve kurumsal kapasitesinin değerlendirilmesi, afet öncesi, anı ve sonrası için alınacak tedbirler, ihtiyaçlar, aksaklıklar ile idari, teknik ve hukuki konuların, akademisyenlerin de katılımıyla görüşüleceği sempozyum 29 Nisan'da sona erecek.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Facebook’ta Paylaş Twitter’da Paylaş Google Plus’da Paylaş Yazdır